Genel

Selam olsun geçmişten günümüze öğretmenin değerini bilenlere

Yaşamın devam etmesi için gerekli olan maddeler
dolaşım sistemi sayesinde gerekli yerlere ulaşır.
Eğitim sisteminin de bir ülkenin dolaşım sistemi
olduğu; öğretmenlerin ise bu sistemin en önemli öğesi olduğu unutulmamalıdır.

Selam olsun geçmişten günümüze öğretmenin değerini bilenlere

Müellim –Muallim

Seyyid Ahmet Arvasi…
Genç bir ilkokul öğretmeni.
1960 yıllarda Ağrı’nın bir köyüne atanır.
Köylüler ilk başlarda ona sürekli “Müellim” bey der.
“Müellim” elem getiren kişi…
Genç öğretmen bu duruma üzülür.
Belki ağız yapısından dolayı böyle telaffuz ediyorlar diye düşünür.
Görevinin gerekliliklerini en iyi şekilde yapmaya başlar.
Bir süre sonra köylüler “Muallim” bey demeye başlar Muallim yani ışık getiren…
Ve kendisinden önce gelen öğretmenlerin köylülerden hep uzak kaldığını,
insanlara tepeden baktıklarını,
biran önce köyden kurtulmak için çabaladıklarını,
köylülerin bu yüzden çok üzüldükleri için “müellim” dediklerini öğrenir.
Genç öğretmen diğer öğretmenlere benzemediği için “müellim değil muallim” olmuştur.
Biz öğretmenler “muallim” miyiz? yoksa “müellim” miyiz?

*
Mükemmel… Kusursuz, tam, tamamlanmış, eksiksiz, olgunlaşmış
Mükemmil… Tamamlayan, tamamlayıcı, olgunlaştıran, yetiştiren.
Öğretmen, her türlü özelliğe sahip mükemmel kişi değil aynı zamanda sahip olduklarını öğrencisine aktararak onu da mükemmel hale getiren “mükemmil” olmalıdır.
Bu anlamda “mükemmel” mi yoksa “mükemmil” miyiz?

*
Küçük bir şehzade…
Derslerde sürekli yaramazlık yapar.
Hocası ona yükleneceği zaman “ben padişah oğluyum, bana kızamazsın.” der.
Hoca bu durumu padişaha anlatmak zorunda kalır.
Padişah bir plan yapar ve hocaya anlatır.
Hoca “olmaz ben yapamam” der ama plan uygulanmaya koyulur.
Ertesi gün küçük şehzade ve hocası derste iken padişah odaya izinsiz biçimde girer.
Hoca ise padişaha derse izinsiz girdiği için kızar.
Bu durumu gören şehzade o günden sonra derslerde yaramazlık yapmayı bırakır.
O şehzade ki daha sonra İstanbul’u fetheder.
Şehre ilk girişinde insanlar yanlışlıkla hocası Akşemeddin’e yönelir.
Akşemseddin utanarak “Sultan Mehmet O’dur Ona gidiniz.” der.
Sultan ise “Evet, Mehmet benim ama şehrin manevi fatihi hocamdır, ona gidiniz.” der.
Akşemsedin olmadan belki fetih olur ama Fatih olunmaz.
“Dünyada her şeye bir değer biçilebilir, fakat öğretmenin yaptıklarına asla. Çünkü o her şeydir. Belki de hiçbir şey!” dedi Sokrates.
Bir öğretmen, yaptıklarıyla bir öğrenenin hayatında her şey de olabilir hiçbir şey de…
Akşemseddin Fatih için her şeydir.
Biz öğrencilerimiz için her şey miyiz? yoksa hiçbir şey mi?

*
Öğretmen, öğrencileri üzerinde sürekli tasarımlar yapar.
Tasarım sürecinde yüzlerce karar verir.
Derse nasıl başlayacağından, sınıfın neresinde nasıl duracağına, kime söz hakkı vereceğine, nasıl sorular soracağına kadar yüzlerce karar…
Bu kararların doğru olma zorunluluğu vardır.
Vermiş olduğu her yanlış karar öğrencinin tüm yaşantısında kelebek etkisine sahip olabilir. Hangimizde öğretmenlerinin vermiş olduğu kararların izleri yoktur?
Belki doğru kararlar sayesinde doğru yerlerdeyiz. Belki de hakkımızda doğru kararlar verilseydi çok daha farklı yerde olurduk…
Henrı ADAMS; “Bir öğretmen ebediyete hükmeden insandır. Tesirlerinin nerede biteceği asla bilinemez” dedi.
Tesirlerimiz nerede, nasıl başladı? Nasıl bir etki oluştu ve nerede bitecek acaba?

*
Bir öğretmen, Hz Süleyman’ın bilgeliğine sahip olmalı. Bilge yani önce kendini tanımalı…
Hacı Bayram Veli’nin dediği gibi Kâmil, bütün alemi gören, ayna gibi gösteren, olmalı…
Mevlana’nın dediği gibi sütün içine katılan bal olmalı.
Gece başını yastığa koyduğunda bile öğrencilerini düşünmeli…
Öngörülü olmalı bir öğretmen… Fedakâr olmalı.
Doğuda gitmeye bile cesaret edilemeyen yerlere at sırtında giderek kız çocuklarının okumasını sağlayan efsane öğretmen Sıdıka Avar;
Emekliliği dolmasına rağmen 90 yaşına kadar mesleğine devam eden Cumhuriyetin ilk kadın öğretmeni Fatma Refet Angın
ve öğrencileri için ailelerini ihmal eden, kendilerini feda eden sayısız öğretmenler gibi;
Şenay Aybüke Yalçın, Necmettin Yılmaz ve diğer şehit öğretmenler gibi; adanmış olmalı, atanmış değil !!!

*
1925-1929 yılları…
Cumhuriyet ilk döneminde Eğitim Bakanı Mustafa Necati…
Öğretmen ataması olduğu zaman, öğretmenin gideceği yerin mülki amirine “ Benim öğretmenim geliyor… karşılanması ve gerekli ilginin gösterilmesi” diyerek telgraf çeker.
Öğretmenlerle mektup, telgraf gibi yöntemlerle doğrudan iletişim kurar.
Öğretmenlik en saygın mesleklerden biri olarak kabul edilir.
Milletvekili ile öğretmenin eş tutulduğu dönemler…
Selam olsun geçmişten günümüze öğretmenin değerini bilenlere…

*
Ez cümle;
Yaşamın devam etmesi için gerekli olan maddeler
dolaşım sistemi sayesinde gerekli yerlere ulaşır.
Eğitim sisteminin de bir ülkenin dolaşım sistemi
olduğu; öğretmenlerin ise bu sistemin en önemli öğesi olduğu unutulmamalıdır.

Prof Dr Erdal BAY

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL