Yazan Diş Hekimi Ali Yıldıray VAROL
Küresel Sermaye Serbest piyasa ekonomisinde devlet eliyle üretim ve herhangi bir işletme istemiyordu. Bugünlerde orta yaşa doğru gidenlerin çoğunluğunun varlığından bile haberdar olmadığı Türkiye Cumhuriyeti Kamu İktisadi Teşebbüsleri bir bir özelleştirme adı altında satılmaya başlanmıştı.
İlk olarak 1985 yılında Sümerbank Iğdır Pamuklu Dokuma Fabrikası’nın özelleştirilmesi ile başlayan süreç ile beraber diğerleri de çorap söküğü gibi takip edecekti. Ülkemiz Ata’sının ona layık gördüğü karma ekonomi sistemine veda ettiriliyordu. Orta direği kalkındıracağız vaadi ile 13 Aralık 1983 de iktidara gelen Turgut Özal’ın partisinin onu seçen halkına vergi sistemi ile ilgili sürprizleri de vardı.
Aslında en hızlı davrandığı konu oydu. Hükümetin birinci yılı dolmadan 25 Ekim 1984 tarihinde ” KDV ” yani Katma Değer Vergisi ile tanıştırdı ülkeyi. Bir anda alınan satılan her şey %10 zamlandı. İnsanların kafasındaki vergi algısı tamamen değişti. Eskiden vergi denince akla gelen. Bilhassa küçük esnafın dert ayı Mart ayı idi. Muhasebecilerin gözüne uyku girmeyen aydı o. Sadece mart ayında, deftere tabii olanların kar zarar hesabı ile vergileri hesaplanırdı.
Mutlaka 31 Mart günü tüm esnaf vergi dairesinde sıraya girerek ya da muhasebecisini bu iş için görevlendirerek vergisini yatırırdı. 31 Marttan bir kaç gün önce vergini yatırabilmek zenginlik belirtisi sayılırdı.Ayrıca bir de “götürü vergi” denen, defter tutmayı ve öyle evrak ile falan uğraştırmayı hiç gerektirmeyen bir vergi çeşidi daha vardı. O sınıfa giren iyice küçük esnaftı. Geliri devlet tarafından belirlenip açıklanan miktarı geçmeyen bu küçük esnaf cüzi bir rakam ile yıllık vergilerini bir seferde öderdi.
Mart ayı dert ayı idi esnafın ama geri kalan on bir ay vergi adına öyle çok hesapla kitapla geçirmeye gerek olmayan aylardı. Ancak bünyesinde kadrolu maaşlı muhasebeci çalıştıran büyük kurum ve işletmeler yıl boyu kafa yorardı öyle şeylere. Küçük esnaf işine bakardı.
Ama işte o herkesi yıl boyu sürekli vergi hesabı kitabı yapmaya zorlayan KDV sistemini TRT ve diğer yeni özel TV kanallarında yayınlanması zorunlu ortak yayın ” İcraatın içinden ” programında Başbakan açıklamıştı. Şişe dibi gözlükleri arkasından herkesin gözünün içine baka baka, elinde tuttuğu kalemi ekrana doğru sallaya sallaya, olanca babacan tavrı ve sempatik tombik yüzüyle.
“Değerli Vatandaşlarım! ” demişti. Öyle bir vergi sistemi getiriyoruz ki artık sadece parası olandan ve el değiştiren maldan vergi alacağız. Ve yavaş yavaş bu sistemde bildiğiniz gelir vergisine de gerek kalmayacağı için onu kaldıracağız. Artık mart ayında yüklü vergiler ödemek zorunda kalmayacaksınız demişti.
Demişti ama tabii ki dediği gibi olmadı devletin aldığı vergiden vazgeçmesi kolay değildi. Üstelik bu Katma Değer Vergisine kendi vatandaşını takipçi yapmak için bir de vergi iadesi sistemi getirdi. Dar ve sabit gelirli vatandaşlar için her yerden satış fişi toplayıp onun karşılığında vergi iadesi alma günleri başlamıştı. Artık bakkaldan marketten alınan satış fişleri tomar tomar zarflanıp , her ay sonu çalıştığı kurum muhasebecisine teslim ediliyordu.
Dar gelirli vatandaş için vergi iadesi almak bu kadar zorlu iken, bazı uyanık zenginler bu işin kolayını bulmuş köşeyi dönüyor Devleti soyup soğana çeviriyordu. Aslında yasa iyi niyetle çıkarılmıştı. İhracatı desteklemek için ihracatçı iş adamlarına uygulanan bu vergi iadesini suiistimal eden bir grup, naylon ihracat yaparak kendilerine çok büyük haksız kazançlar sağlıyordu. Neredeyse çöp denilebilecek hiç bir işe yaramaz malzeme, rüşvet çarkı ile nitelikli ürün gibi yurt dışına çıkarılıp sözde ihracat adı altında çok büyük miktarlarda vergi iadesi alınmasına yarıyordu.
Bunun adı da Türk siyasi ve ticari literatürüne “Hayali İhracat” olarak giriyordu.
Ne tesadüftür ki bu işleri yapanların çoğu iktidara yakın zaten zengin işadamları idi. Siyasi destek ile köşe dönme fikrinin, iş bilir Türk Halkının kafasına çıkmayacak şekilde yerleşmesi bu dönemde oldu. Artık yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmıştı ki “Orta direği kalkındıracağız” diye ülke başına geçen Turgut Özal ve arkadaşları orta direkten kendilerine yakın iş bilir bir kaç kurnaz dışında geri kalanı ortanın altına iterek “Orta Direk” denen kavramı yok ediyordu.
Devlet tarafından verilen tüm teşvikler, başlangıç ödemesi ertelemeli çok uzun vadeli krediler hep, zaten zengin iktidara yakın kişilere veriliyordu. Ülkenin güney sahilleri verilen turizm teşvikleri ile beş yıldızlı oteller cenneti haline dönüştürülüyor; Tüm sahiller parsel parsel halkın kullanımından çıkarılarak bu kişilerin kullanımına ve rantına açılıyordu. Zavallı orta direğin altına düşmüş çoğunluk bu otelde bir iki gece konaklayabilirse, tüm yıl eşe dosta anlatıyor ve otelde çektiği fotoğraflara bakıp bakıp yıl boyu iç çekiyordu.
Ayrıca ülkenin gelişmesiyle gurur duyup çoğu zaman kapısından çevrildiği otellerin, en gelişmiş ülkeler seviyesinden daha güzel olduğu ile övünüyordu.
Devam edecek…
Kapitalizm Alaturka(3) OKUMAK İÇİN TIKLA
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)