PROJE KOORDİNATÖRÜ AKTİVİST AYNUR KARABULUT (SAĞDA), BAĞIMLI ANNESİ VE AİLE REHBERİ DURİYE ÖZLÜ (SOLDA) İLE BAĞIMLI ANNESİ LEYLA DOYMAZ (ORTADA), RİSK GRUBUNDAKİ İLLERİN VALİLERİ İLE GÖRÜŞÜP RİSKLİ İLLERDE SOSYAL YAŞAM MERKEZLERİ KURULMASINI SAĞLAMAYI AMAÇLIYOR.
Türkiye’nin pek çok noktasından yüzlerce bağımlı annesi, Söz Annelerde projesinde buluştu. Bağımlılık konusunda risk grubunda yer alan illerin valileriyle görüşen anneler, o illerde sosyal yaşam merkezlerinin kurulması için uğraş veriyor. Bağımlı çocuklarıyla yaşadıkları süreçleri anlatan anneler, çarpıcı örnekler vererek madde kullanımının sadece bağımlıyı değil aileleri de ne denli etkilediğini gözler önüne seriyor.
Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği bünyesinde bulunan bağımlı gençlerin anneleri, bağımsız bir hareket de başlatarak ’Söz Annelerde’ projesini geliştirdi. Yüzlerce anneye dokunan proje, Türkiye geneli bağımlılık konusunda risk grubunda yer alan 33 ilde madde bağımlısı bireylere, ailelere ve özellikle annelere yönelik bilinçlendirme ve farkındalık çalışmalarını kapsıyor. İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Daire Başkanlığı tarafından desteklenen projede, Sivil Toplumla İlişkiler Başkanlığı, Narkotik Daire Başkanlığı, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezinin (TUBİM) de görüşleri alındı. Proje koordinatörü aktivist Aynur Karabulut, bağımlı annesi ve aile rehberi Duriye Özlü ile bağımlı annesi Leyla Doymaz, risk grubundaki illerin valileri ile görüşüp riskli illerde sosyal yaşam merkezleri kurulmasını sağlamayı amaçlıyor. Bağımlı anneleri Duriye Özlü ve Leyla Doymaz’ın verdiği örnekler ise madde kullanımının hem bağımlıyı hem aileleri nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.
Ailelerle farkındalık ve bilinçlendirme çalışması
Proje hakkında bilgi veren proje koordinatörü aktivist Aynur Karabulut, “Bağımlı çocuğu olan annelerle çalıştığımızda, bağımlı olmamış kardeşler için de önerilerde bulunmuş oluyoruz. Yani bir anlamda önleme faaliyeti de yürütmüş oluyoruz. Beş kardeşli bir evde bir madde bağımlısı çocuk varsa bütün aile o çocuğa odaklanır. Bütün dikkat o çocuk üzerinde şekillendiği için diğer kardeşler, dikkat çekmek için maddeye bulaşabiliyor. Aileleri bilinçlendirdiğimizde diğer çocukları da koruma altına almış oluyoruz. Ayrıca madde bağımlısı olan çocuğa ailenin nasıl davranıp nasıl davranmaması gerektiği ile ilgili farkındalık ve bilinçlendirme çalışması yapıyoruz. Biz, bağımsız bir anne hareketiyiz ancak projemizi Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği üzerinden yürütüyoruz. Bünyemizde yüzlerce anne var” dedi.
“Bu çocuklarımızı da geri dönüştürüp kazanabiliriz”
Türkiye’de genellikle önleme faaliyeti olarak çalışmaların yürütüldüğünü dile getiren Karabulut, “Genelde, ‘Bağımlı genç zaten maddeye bulaşmış. Biz onu tekrar kazanamayız. Henüz bulaşmamışlara karşı önleme çalışması yapalım’ deniyor ama sokaktan elini tutup kazanmadığınız bir genç, kendisi ile birlikte 20 genci sokağa çekecektir. Dolayısıyla kazanım ve önleme faaliyetleri mutlaka birlikte yürütülmeli. Mutlaka sosyal yaşam merkezlerinin kurulması gerekiyor. Biz geri dönüşüme önem veren bir milletiz ama insan geri dönüşümünü maalesef önemsemiyoruz. Bu çocuklarımızı da geri dönüştürüp kazanabiliriz. Risk grubundaki illerde valilerle görüşüp projemizi anlatıyoruz. Bu vesileyle en son İzmir Valimizle görüştük. Risk grubunda yer alan diğer illerin valilikleri ile görüşmelerimiz devam ediyor” diye konuştu.
“En sonunda evdeki eşyaları satmaya başladı”
21 yaşındaki oğlunun henüz 13 yaşındayken maddeye bulaştığını ve bu süreçte bir anne olarak kendisinin de bilinçsizlik nedeniyle hatalar yaptığını söyleyen bağımlı annesi ve aile rehberi Duriye Özlü, “Oğlum, madde nedeniyle 3 yıl boyunca tedavi gördü. Defalarca hastaneye yatışı yapıldı ama maddeyi bırakamadı. Bir gün oğlumu ziyarete gittiğimde, ‘İyileşemediğimi gördüğün halde neden 3 yıldır buradayız’ dedi. Eve gittim, düşündüm ve ertesi gün onu hastaneden çıkardım. Bağımlılık konusunda pek çok yerden destek aldık ama maalesef yine iyileşme olmadı. Ben o dönemler bilinçli değildim. Onun sorumluluklarını ben alıyordum, onun yerine kararlar alıyordum. Ben bunların farkında bile değildim. Oğlum duygusal olarak ona karşı zayıf olduğumu bildiği için bu duygumu istismar ediyordu. Sürekli para istiyordu, yalanlarla beni kandırmaya çalışıyordu. Ben de ona inanmak istiyordum. Yeminler ediyor, maddeyi bırakacağını söylüyordu ama maalesef kısır döngüden çıkamıyorduk. Verdiğim parayı kötüye kullanıyordu. Ona aldığım şeyleri paraya çevirip madde alıyordu. Cüzdanımdan para alıyor, sakladığım takılarımı bulup satıyordu. En sonunda evdeki eşyaları satmaya başladı. Çaresizliğimizden ne yapacağımızı bilemiyorduk. Aileler de aslında bağımlı gençlerle birlikte o bataklığa çekiliyor. Oğlum bu süreçte iki kez cezaevine girdi. Birlikte çok zor dönemler geçirdik” ifadelerini kullandı.
“Artık benim paramla yatağında ölmene izin vermeyeceğim”
Hastane sürecinin başarılı olmaması üzerine oğlu ile birlikte Ayık Yaşamda Buluşalım Derneğine gittiklerini belirten Özlü, “Orada, çocuğumu şımartmaktan öteye gitmediğimi anladım. Bu hastalığın, şımarıklık hastalığı olduğunu öğrendim. Bağımlı yakınları da aslında bağımlılara çok benziyor. Duygusal olarak zayıflar, çok korumacı ve kontrolcüler. Çocuklarını korumak adına birçok yanlış yapıyorlar. Dernekte kendimle yüzleştim. Ben fark etmeden oğluma zarar veriyordum ve onun ölümüne seyirci kalıyordum. Burada birlikte değişmemiz lazımdı. Çünkü ben hiçbir zaman kararlı bir anne olamamıştım. Sonra oğlumu da derneğe götürdüm. Orada keyifli bir vakit geçirdik. Orada ilaçsız bir sistemin olduğunu gördük. Oğlum oradan ayrıldığımızda birkaç gün madde kullanmadı. Bu, bizim için devrim gibiydi. Ancak oğlum 6 günün sonunda yeniden madde kullandı ve kapıya geldiğinde onu içeri almadım. ‘Yardım isteyen benim, sen yardım istemiyorsun. Sen yardım istemediğin sürece sana destek olma şansım yok. Artık benim paramla yatağında ölmene izin vermeyeceğim’ dedim. Çevreme de onu eve almamalarını söyledim. Oğlum birkaç gün sonra kapıya geldi ve iyileşmek istediğini söyledi. Onu derneğe yolladım ve oğlum yavaş yavaş iyileşmeye başladı” sözlerine yer verdi.
“Oğlum 2 yıldır ayık, şimdi bağımlı gençlere rehberlik yapıyor”
Bağımlılığın bir aile hastalığı olduğunu vurgulayan Özlü, şöyle konuştu: “Aile değişmezse, bağımlı iyileşmeye geçmiyor. Tek taraflı bir iyileşme yok. Ben de değişmek için adım attım. Grup destek toplantılarına katıldım, kitap okumaya başladım. Pek çok eğitime katıldım. Bir dolap sertifika aldım, ardından da bir üniversitede bağımlılık danışmanlığı eğitimi aldım. Kendimi hazır hissettiğimde, grup destek toplantılarını dernekte ben yapmaya başladım. Oğlum da 2 yıldır ayık. Aynı zamanda derneğin içerisinde rehberlik yapıyor. Kendisi gibi bağımlı arkadaşlarına iyileşmede kullandığımız sistemi anlatıyor ve psikolojik olarak destek oluyor.”
“Evlatlık olduğunu öğrendikten sonra maddeye bulaştı”
Bağımlı annesi Leyla Doymaz da, oğlunun evlatlık olduğunu öğrendikten sonra süreçlerinin başladığını belirtti. 27 yaşındaki oğlunun 14 yaşındayken maddeye bulaştığını söyleyen Doymaz, “Oğlum 14 yaşındayken, derslerindeki başarısızlık nedeniyle onu psikoloğa götürdüm. Psikolog, oğluma evlatlık olduğunun söylenmesi gerektiğini, zaten evlatlık olduğunu bildiğini söyledi. Ancak oğlum evlatlık olduğunu bilmiyordu. Psikoloğa söylenmemesi gerektiğini belirttiğim halde bunu ona söyledi. Çocuk, evlatlık olduğunu öğrendikten sonra ‘Siz neden beni aldınız, onlar neden beni size verdi?’ diye sorgulamaya başladı. Evde de sorumsuz bir baba vardı. Alkol bağımlısıydı. Oğlum bu süreçte maddeye bulaşmış. O dönem benden de uzaklaştı. Ders notları daha da düştü, arkadaş çevresi değişti, evden uzaklaştı. Eve gelince odasına kapanmaya başladı. Evden kaçtığı dönemler de oldu” dedi.
“Her istediğini yerine getiriyordum”
Oğlunun odasında birkaç kez çakmak gazı tüpü bulduğunu anlatan Doymaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunu ona sorduğumda arkadaşlarının olduğunu söyledi. Ben çakmak gazı tüpünün ne olduğunu da bilmiyordum. Bir gün polis, oğlum sokakta çakmak gazı tüpü kullanırken yakalamış ve ben ancak o zaman ne için kullanıldığını öğrendim. O an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Çocuğumu iyi yetiştirdiğimi, ona sevgimi verdiğimi düşünüyordum. Her istediğini yerine getiriyordum. Onunla vakit geçiriyordum ama demek ki bunlar yeterli olmamış, açığı kapatamamışım. Bu süreci atlatmasına yardımcı olamamışım. Önce
Çocuk Ergen Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezine (ÇEMATEM) götürdüm. Tedavi olmak istemedi, ilaçları kullanmak istemedi. ‘Bana cep telefonu al, bırakacağım’ dedi. Ben de bağımlılığın ne olduğunu bilmediğim için ona inandım. Bir şeyler almam şartıyla maddeyi bırakacağını söylüyordu, ben de alıyordum. Ancak bırakmadı. Çözümün bu olmadığını sonradan fark ettim. Pek çok uyuşturucu madde kullandı, cezaevine girdi. Sonrasında hastaneye yatırdık ama orada da madde kullanmayı bırakmadı. Toplam 12 yıl madde kullandı, arada bıraktığı zamanlar oldu ama son 2 yıldır ayık ve çalışmaya başladı.”
“Bizim evimizin içine bir ateş düştü”
Diğer bağımlı annelerine destek olmak istediklerini dile getiren Doymaz, “Bizim evimizin içine bir ateş düştü. O ateşi söndürmeye çalışıyoruz. Annelerin yüreğindeki ateşe bir damla olsun su serpmek istiyoruz. Çare var. İlaçsız tedavi de var. Yeter ki bağımlı bunu istesin ve aile de bunun içine dahil olsun. Aile kararlı olsun ve bağımlının her söylediğine inanmasın. Ben de bu süreçte kendimi geliştirdim. 50 yaşından sonra ortaokulu ve liseyi bitirdim. Şimdi üniversiteye girmek istiyorum. Çünkü ben bilinçlendikçe oğluma daha çok destek olmaya başladım” diye konuştu.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)