Yazan Dr. Ali Yıldıray Varol
Şimdi neredeyse 40 yaşında olanların doğduğu yıllardı. Ülkemiz de Serbest Piyasa Ekonomisine yol verilmişti bir kere. Artık geri dönüş yoktu.
Seçim öncesi onları da satarız denilen köprüler özelleştirmenin sembolü olmuş ama satılamamıştı. Çünkü onları satmaya niyetlenmeye gerek duyurmayacak başka özelleştirmeler vardı öncelik sırasında.
Küresel sermaye dışa kapalı ülke ve dolayısıyla kendi kendine yeten pazar istemiyordu. Tüm dünya ülkeleri kapitalizmin nimetlerinden faydalandırılacaktı ne pahasına olursa olsun. Tüm küresel şirket markaları tüm ülkelerde satışa ve pazara girebilmeliydi. Sonsuz üretimin sonsuz tüketicisi olmazsa olmaz idi.
Ama tabii ki Kapital Emperyalizminin asıl hedefi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve ona bağlı olarak küresel kapitalist sisteme dâhil edilmesi mümkün olmayan Sovyet güdümlü Doğu Bloku ülkeleri idi. Avrupa’nın ortasında çok büyük bir pazar potansiyeli küresel sermayenin ağzının suyunu akıtıyordu.
Bu bağlamda istenilen süreç tamamlanmamıştı daha. Ama araya, nüfusu o yıllarda 45 milyona varan ve hızla artan yeni bir pazar daha katmak hiç de kötü bir fikir değildi Küresel Sermaye için. Bu Türkiye idi.
Turgut Özal’ın Anavatan Partisi icraatlarına hızlı başladı. İlk etapta ithalatı yasak ya da sınırlı ,ülke içinde kullanımı izne bağlı veya kısıtlı ne varsa serbest bırakıldı. Yasalar tüm bunlara izin verilecek şekilde düzenlendi.
Daha düne kadar evinde ya da elinde telsiz var, cebinde Amerikan sigarası var, deposunda Çekoslovak porseleni, çantasında Lewis kot pantolon var diye tutuklanan yurdum insanı için aşırı özgürlük günleri başlamıştı. Böylelikle Adidas marka ayakkabı ile yürümeyi, Lewis kot pantolon ile bacak bacak üstüne atmayı, brek… Brek… Tamam… Diyerek telsizle sevgili bulmayı öğreniverdi birden, toplumun hiç ummadığımız katmanları bile… Küresel markaların girmediği ev kalmamalıydı.
O yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve ona bağlı Doğu Bloku ülkeleri, tamamen kendi içlerinde ve özel teşebbüs tanımayan sistemleri ile sadece kendi olanakları dâhilinde, Devlet öncülüğünde üretim yaparak, Küresel Sermayenin ülkelerinde dolaşımına olanak tanımıyorlardı. Ayrıca vatandaşlarına da diğer ülkelere serbest dolaşım şansı vermiyorlardı.
Ülkemiz böyle tamamen kapalı bir sistem değildi tabii ki. Aslında “Karma Ekonomi ” denilen, hem özel teşebbüs hem de Devletin üretim ve ekonomik faaliyetler göstermesine izin veren bir sistem kurulmuştu. Kurtuluş savaşı sonrası Ekonomik Kalkınmanın ne kadar önemli olduğunu bilerek hedef koyan Mustafa Kemal Atatürk ve çok ileri görüşlü Cumhuriyetimizin kurucu kadrosu tarafından. Ekonomik kalkınmayı Sadece Devlet ya da sadece özel teşebbüs yerine ikisinin birden elbirliği ile yapabilmesi ve Ekonomik kalkınmada görev alabilmesi amacıyla. Ayrıca tekli sistemler oluşturabileceği olumsuzluklar saptanmış ve tercih edilmemişti. Stratejik bazı üretim ve yürütülecek hizmetlerin mutlaka hem kâr amacı gütmeyen hem de bilgi sızdırmayacak Devlet Unsurları tarafından yapılmasına olanak sağlayacak şekilde.
Belli bir yaşın altındakiler için KİT kısaltması hiç bir anlam ifade etmeyecektir büyük olasılıkla. Açılımı Kamu İktisadi Teşebbüsleri. Bir diğer adıyla İDT yani İktisadi Devlet Teşekkülleri. Yani şimdi anlayacağımız şekilde Devletin üretim yaptığı ve iş olanağı yani istihdam sağladığı oluşumlar.
Bunların çoğunluğu Etibank örneği maden işletmeleri. Sümerbank, Şeker Fabrikaları, Tariş ve Tekel gibi bölgesel stratejik tarım ürünleri işleyen işletmeler, elektrik dağıtım şirketleri, Hava meydanları ve Liman işletmeleri, Telekomünikasyon amaçlı işletmeler vs.
İşte köprülerin satışından önce özelleştirilmesi için odaklanılan ve hemen ilk fırsatta Devletin sırtında kambur gibi gösterilerek zarar ettikleri iddia edilen bu işletmeler oldu. Ki zarar etmesi mümkün olmayan ve asla kâr amacı ile işletilmeyen bu kuruluşlar eğer kendini döndüremeyecek duruma geldiyse tek sorumluları bu kurumlar üstünden siyaset yapma meraklısı o dönem siyasetçileri idi.
Küresel Sermaye Devletin kâr amacı gütmeden herhangi bir üretim yapmasını istemiyordu. Asıl hedef SSCB ve Doğu bloku ülkeleri idi ama arada biz çok kolay bir aperatif idik atlanmaması gereken.
Devam edecek.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)